Francisco Angulo de Lafuente
Yıldızların sonsuz valslerini yaptığı ve gezegenlerin sessiz yörüngelerde döndüğü evrenin enginliğinde, zamanın unuttuğu bir dünya yatıyor. Zephyria, kadim sırları fısıldayan bir isim, çağların tozunda kaybolan medeniyetlerin yankısı.İki ayın amansız incelemesi altında, kum tepelerini hayaletimsi bir ışıltıyla yıkayan gümüşi ışıkları, bilinmeyene ait bir anıt gibi duruyor. İnsan kavrayışına meydan okuyan bir obsidiyen devi olan Büyük Piramit, gezegenin yüzünde bir yara izi gibi, gizem taşına oyulmuş bir muamma gibi yükseliyor.Sayısız bin yıl boyunca bu uyuyan titan, yıldızlarla dolu bir gökkubbenin altındaki anlaşılmaz sırların koruyucusu olarak sessiz kaldı. Hayal edilemeyecek zenginlik söylentilerinin cazibesine kapılan ilk sömürgeciler, gözleri açgözlülükle ve kalpleri umutla dolu olarak buranın çorak kıyılarına vardılar. Gücünün gemilerine yakıt sağlayabileceği ve kısacık yaşamlarını doğanın dayattığı sınırların ötesine uzatabileceği söylenen bir mineral olan Luminium’u aradılar.Ancak onların çabalarına karşı dayanıklı olan piramit mühürlü kaldı. Uzaylı bilgeliğinin labirentleri olan karanlık odaları, her türlü saygısızlık girişimine direndi. Büyük Piramit, dağlar kadar sabırlı, yıldızlar kadar ebedi, seçilmiş olanın gelmesini bekledi.